-Bunu nasıl söylemeliyim bilmiyorum ama çocuğunuzu dersten
almalısınız.
+Ne oldu ki hocanım? Bir terbiyesizliği mi oldu? Biriyle
kavga mı etti?
-Yok yok öyle bir şey değil. Hmm nasıl desem Sinan’ın
yeteneği yok. Sanki müziği hiç duymuyormuş gibi oynuyor. Bir de hem ayaklarını,
hem de kollarını aynı anda oynatamıyor. Biri oynarken, diğeri duruyor sürekli.
İlk defa bu kadar beceriksiz bir çocukla karşılaşıyorum. Hiçbir çocuktan ümidi
kestiğimiz olmamıştı ama hiç olacak yanı yok. Lütfen alın çocuğunuzu kurstan.
Grupta geri kalıyor onun yüzünden.
+Biliyoruz, biliyoruz hocam Sinan biraz kabiliyetsiz.
Yapamıyor. Bir sürü kursa gönderdik hiçbirinde yapamadı. Sizden de bir aydır
ses gelmeyince sevinmiştik aslında… Haklısınız sizden de özür dileriz devam
etmesin madem.
Çocuk psikolojisinin çok önemsenmediği yıllar olacak ki,
Zeybek hocası ve annem bu konuşmayı yanımda çok rahat bir şekilde yapmıştı. (Şimdi düşünüyorum da ayıp etmişler be! 9
yaşındaki çocuk o kadar gömülür mü vicdansızlar! Ben de Zeybek’ten anlamayayım
ne var yani.)
Sonraki yıllarda yapılan bu konuşma, hayatımı hiç
etkilemedi. Yüzsüz gibi her düğünde, oynamaya kalktım. Hiç anlamasam bile her
ortamda dans eden eleman oldum.
Ankara’daki üniversite yıllarımın başında, Yorum konserine
gitmeyi de çok seviyordum. Yorum konserine gidenler bilir; konserin son bir-bir
buçuk saati halaylarla geçer. İşte ben de o devrimci halaya özellikle büyük bir
iştahla katılırım. Ben halaya katılmadan önce 150-200 kişi muazzam bir şekilde
halaya devam ederken, ben katıldıktan hemen sonra; o herkes sanki tek bir
kişiymişçesine devam eden halay bozulur karman çorman bir hale gelirdi. Birkaç
konsere böyle böyle katılmaya devam ettim. Devrimci arkadaşların yüce gönüllere
sahip olmasından dolayı da kimse bana bir şey demiyor; ben de kendimi çok iyi
sanıp her yeni konserde “hadi artık geçelim Eftelya’yı falan hemen halaya
tutuşalım” diye içimden geçirirdim. En sonunda, Abidinpaşa’daki bir düğün
salonunda yapılan konserde, halayda yanımda bulunan arkadaş dayanamadı: “Yoldaş” dedi. “Sen bu işi beceremiyorsun dağılıyor herkes. Biraz otursan olmaz mı?”
O an, bu oyun işlerinde ne kadar yeteneksiz olduğum gerçeği
yüzüme çarpılmıştı. 9 yaşıma, Zeybek hocasının vay efendim ne kadar beceriksiz çocuğunuz var kısmına geri döndüm.
Keşke dedim üzerine daha çok düşseydim ve hemen anne-babamı suçladım. Niye
hocaya ısrar etmediler. Hayır hocanım,
demediler. Benim çocuğum yetenekli, siz
öğretemiyorsunuz, demediler. Ah önlem alınsaydı belki yoldaşımdan bunları
duymayacaktım.
Neyse artık geçmiş geçmişte kaldı, gelecek bizimdir
sloganıyla kendimi gazlayıp Zeybek hocası ve yoldaşımla, hesaplaşmak için İzmir
Bornova Nazım Hikmet Kültür Evi’nde 6 Ekim’de başlayacak olan Zeybek kursuna
yazılmaya karar verdim. O bittikten sonra da diğer yörelere geçeceğim.
NHKE Zeybek ve diğer etkinliklerine https://www.facebook.com/nhke.bornova/?fref=ts
adresinden ulaşılabilir.
Yazının
değerlendirmesi
Yazar bu yazısında, çocuk psikolojisinin önemine yer vererek
ebeveynleri uyarmak istemiştir. Ayrıca kendiyle alay edip, ne kadar özgüveni
yüksek bir birey olduğunu da göstermektedir.
Danışma kurulunda bulunduğu kültür evinin, reklamını
yapmaktan da geri kalmayan yazar, okuyucuyu yazıya bağlamak için, diğer
yazılarında da olduğu gibi yine diyalog ile yazısına başlamış, okuyucu
bağladığından emin olduktan sonra da “aman
nasıl olsa artık sonuna kadar okurlar” diyerek yazısına baştan savma bir
şekilde devam etmiştir. (Bknz. 3. paragraftan sonrası)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.