KONVERS TİŞÖRT BEŞ LİRA!
Ne kadar başarılı bir yatırımcı olduğumu, bu
yazı dizisinin ilkini okuduysanız; anlamışsınızdır. İkinci başarılı yatırımımız
ise konvers tişörte oldu.
Yaz okulu zamanı, sıcak bir Ankara günü,
derslerden sıkılmışız. Paramız var mı; yok mu hatırlamıyorum. Bir şeyler yapmak
isteyip, ne yapmak istediğimizi bilmediğimiz zamanlardan. Can sıkıntımızı
giderecek bir şeyler arıyorduk sadece. İşte tam o gün, sıkıntımızın tavan
yaptığı günlerden bir gün. Telefonum çaldı. İzmirlerden girişimciliğin
kitabını yazmış olan sevgili dostum Fatih’ti, arayan. İki hoş beş konuştuk. Sonra
konu nasıl oraya geldi tam hatırlamıyorum ama Fatih Kemeraltı’nda bir
toptancıdan, tanesi 2.5tl'den konvers tişört bulduğunu, tanesini 5TL’den her
türlü satabileceğimizi söyledi. Telefonu kapattıktan sonra düşündüm. Gayet
mantıklıydı. Zaten yaz okulu olduğundan, yoğun bir program yok. Bu işte para
vardı. Hissediyordum. (Gerçek bir yatırımcı, her zaman hislerine güvenmelidir.)
İlk başta, seyyar olarak satar; belki sonrasında kendi işletmemizi bile açardık.
Evet evet çok mantıklıydı. Bu müthiş fikrimi, can dostlarım; Yusuf ve Özgür ile paylaştım. Onlarda geleceği gören, genç yatırımcılardı. Hemen bu fikrimi benimsediler. Kendi içimizde para hesabı yapmaya başladık. “Tanesi 5 liradan, günde şu kadar satsak ayda şu kadar kâr ederiz.” diye müthiş hesaplamalar yapıyorduk. Bu güzel fikrimizi, can dostumuz; Ebru ile de paylaştık. Aramızda ki en mantıklı kişi oydu. O da bu işte ki geleceği, gördü ve o da ortak oldu bize. Biz dördümüz, 60 adet alacak kadar, paralarımızı birleştirdik. Özgür o aralar İzmir’e gidip geliyordu. Fatih’le buluştular. Parayı verip; malları teslim aldı.
Evet evet çok mantıklıydı. Bu müthiş fikrimi, can dostlarım; Yusuf ve Özgür ile paylaştım. Onlarda geleceği gören, genç yatırımcılardı. Hemen bu fikrimi benimsediler. Kendi içimizde para hesabı yapmaya başladık. “Tanesi 5 liradan, günde şu kadar satsak ayda şu kadar kâr ederiz.” diye müthiş hesaplamalar yapıyorduk. Bu güzel fikrimizi, can dostumuz; Ebru ile de paylaştık. Aramızda ki en mantıklı kişi oydu. O da bu işte ki geleceği, gördü ve o da ortak oldu bize. Biz dördümüz, 60 adet alacak kadar, paralarımızı birleştirdik. Özgür o aralar İzmir’e gidip geliyordu. Fatih’le buluştular. Parayı verip; malları teslim aldı.
Mallar geldikten sonra, bir haftasonu sabahı,
Batıkent’te kimsenin geçmediği ıssız bir yerde tezgahımızı açtık. Neden
Batıkent? Sorusunun cevabını, hatırlamıyorum. Ama ıssız bir yer seçmemizin
temel nedeni, zabıtaya yakalanıp malları kaptırmamak. Issız yerde ürünleri
satacak kişi bulmakta zorlanacağımızı, hesaba katmamıştık. Tezgahımızın
başında, boş sokaklarda “Konvers tişört beş lira” diye bağırıp durduk. Aradan
bir iki saat geçtikten sonra, içimizden biri uyandı: “Aga bu böyle olmaz. Bir
yerde, bir yanlış yapıyoruz” diye bizi uyardı. Meğerse, yanlış dediği böyle 4
sap mal satılmazmış; ikiye bölünmeliymişiz falan.. Sanki tezgah başında tişört
satmayacağız da IF’e girmeye çalışıcağız. Bu saçma öneri, bir başkamızı çözüm
üretme konusunda gaza getirdi: “La bebeler burda kimse yok. Biz nereye
bağırıyoruz?” İşte sorulması gereken soru, sorulmuştu. “Harbiden” dedik. “Çok
mantıklı” ve haftasonu kalabalık olacağını düşündüğümüz; Eryaman’daki Göksu
Park’ın önünde, tezgahımızı kurmaya karar verdik. Tezgahımızı açar açmaz
“Konvers tişört beş li..” bağırmamızı bitirmeden, kalabalık tişörtleri
karıştırmaya başlamıştı. Yaklaşık 45 dakika içinde, 13 tişört sattık. Bu,
hesaplarımızdan çok daha büyük bir miktardı. Voliyi vurmuştuk. Fiziği bu kadar
seven insanlar olmasaydık; okulu bırakmayı bile düşünebilirdik. Ertesi günlerde,
şu zaman satalım, yok bu zaman satalım, ay şimdi ben müsait değilim siz çıkın
sonra ben çıkarım falan dedik. Biraz da üşendiğimizden, tezgahı bir daha
kurmadık. Geriye kalan 47 tişört ben de kaldı. Kalanlar eşe dosta verildi;
atlet, toz bezi, yastık kılıfı olarak kullanıldı. Ama bitmedi; bitiremedik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.